Altı yıl önce oğlumu kucağıma almanın acemiliğini atmaya çalışırken, her anne gibi kendime vakit ayırmak şöyle dursun, beş dakikadan fazla duşun altında kalamıyordum. Uykusuz geceleri, ateşi, gaz sancısı, dişi… Tüm zorluklarına rağmen kendimi ılıman iklime girmiş gibi hissediyordum. Öyle ki beş dakikalık duşta bile ya onunla, ya onun için yapacaklarımın listesini yapıyordu zihnim. Çocuğumuzu emzirirken, mutfakta çorba karıştırırken, ya da masa başında elektronik postalarımızı yanıtlarken, ansızın sarıverir bu hal bizi. Aklımızın bir köşesinde bir nevi arama motoru bizden bağımsız adeta bin bir çeşit yeni fikir sunar bizlere. Bazen de varoluşun sırlı perdesini aralarcasına kendimizi yeniden keşfetmemize yardımcı olur. Bilinmezlik denizinde yüzdüğümüz sırada, rotamızı bulma yolunda birkaç ip ucu ise bize girişimci anne olma yolunda ışık olur.
Kuzey kutbunda yasayan bir kuş türü ak yanaklı kaz. Yumurtadan çıkmıştır çıkmasına ama, ne var ki uçamaz; ta ki yedi haftalık olana kadar. Hafta hafta, gelişiminin her bir parçası tamam olur ak yanaklı kazın. Bu bir hazırlık evresidir, tıpkı dokuz ay boyunca an be an anneyi ruhsal, bebeği fiziksel olarak hazırlayan hamilelik gibi. Yedi haftanın sonunda ak yanaklı kaz uçma yetisine sahip donanımına kavuşmuştur. Geriye ise tek bir şey kalır: cesaret. Yedi haftanın sonunda kendini 400 fit mesafeden aşağı bırakır. Eğer kanatlarını çırpma cesareti gösterebilirse yavaşça aşağıya süzülecek ve onu bekleyen ailesine kavuşacaktır. Dokuz ayın sonunda annelik de bizi böyle bir eşiğe getirmektedir. Kalbimizin pır pır edişi bundandır. Peki ya nasıl??? Kanadımızın biri dünyamızı yeniden anlamlandıran yavrumuz iken, bir diğeri yeniden keşfettiğimiz benliğimiz olur. Ve bizi bir nevi “delilik “haline sokan önü alınmaz fikirlerimizle gerekli donanımımız artık tas tamamdır. Harekete geçmek için ihtiyacımız olan şey ise cesaret!
İnovatif kişileri farklı kılan parlak fikirleri değil, fikirlerini denemeye değer bulmalarıdır. Marion Donovan. II. Dünya Savaşı sırasında erkeklerin cephede olması sebebiyle durma noktasına gelen ekonomiyi canlandırmak için kolları sıvayan kadınlardan yalnızca biri. Tek alternatifin yıkanabilir çocuk bezi olduğu o dönemde, kızının biriken kirli bezlerine çözüm amaçlı araştırmasına başlayan Donovan, tek kullanımlık çocuk bezinin mucidi olmuştur. 81 yaşında hayatını kaybeden Donovan, dolap organizatörleri, fonksiyonel saklama kutuları, ve diş ipini de içine alan çoğunlukla kadınların ihtiyaçlarına cevap veren yirmiden fazla ürünün patentini almış girişimci bir kadın, bir anne. Bazen bir ihtiyaç, bazen sosyal sorumluluk içgüdüsü ve bazen ise kişisel bir tutku bize o ilk sıçrayışın zeminini hazırlıyor. Kilit nokta ise: Gayret ve Sabır!
Mindfulness düşünce/yürüyüş/beslenme, yoga, nefes egzersizleri, metronom kullanımı; içinde bulunduğumuz anı kavramak, biyolojik ritmimizi geri kazanmak ve kendimize yoğunlaşmamızı sağlamak için uygulanan yöntemlerden birkaçı. Gece, uyuyan yavrumuzun yanına uzandığımızda yüzümüze vuran nefesinde ise büyülü bir şekilde aynı etki saklı. Böyle buluşmalarda adeta içimizin yavrumuza doğru aktığını hissederiz. Bu kendini bırakmışlık hali, bize hayatta her zaman pergel misali ayağımızı sabitlememiz gereken noktayı gösterir: sakinlik. Yavaşlayan ritmimiz çocuğumuzla senkronize olmamızı sağlarken bize içinde bulunulan zaman içinde genişlemeyi öğretir. Zamanı maksimum seviyede kullanabilmek için konsantrasyonumuzu arttıracak olan ise, amacımızı belirlemek!
Başkaları gibi olmak mı, kendimiz olup mutlu yaşamak mi??? Fotoğraf paylaşım platformları, sosyal medyanın gülen yüzleri. İnsanların gün içinde yaşadığı stres ne kadar yoğun olursa olsun sadece mutlulukların kayda alınmak istendiği hatıra defterleri. Ve birçok samimi dostluklara köprü olan, anneleri de bir araya getiren, uzakları yakın eden iyi de bir şey. Fakat öyle gün olur ki, can sıkıntımızı geçirmek için bir bakıma oyalanma davranışına dönüşür internette sörf yapmak. Ekranda kayan fotoğraflarla ansızın içimizi kaplayan kıyaslamalar: “Nasıl oluyor da ayni uykusuzlukla karşımdaki anne güne kocaman gülümsemesiyle başlarken, ben gemilerim Karadeniz’de batmışçasına uyanıyorum?”. Birbirini kovalayan cevapsız sorular ve yetersizlik hissi… Akabinde ruhumuzu sarmalayan bir iç ses:” Uykusuz kalışlara adapte olmak benim daha fazla vaktimi alacak. Evet, bu çok normal! 25 yıllık alışkanlığını değiştirmeye çalışıyorum. Belki iki yıl sonra bedenim uyum sağlayacak ve ben buna izin veriyorum. Başıma yağan bin bir tavsiyeyi şimdilik bir kenara bırakıyor, kendimi bedenimin rehberliğine teslim ediyorum.”. Bu iç sesin adı öz şefkat!
Yoğun is temposundan sonra bebeğini büyütmek için izne ayrılmış, ya da hayatin getirisi birçok farklı sebepten kariyerini yarıda bırakmış anneler… Birçok kez kendimizi içinde bulunduğumuz koşul ile öncesi arasında gelgit yaşarken buluruz. Oysa yapmak istediğimiz bir bukalemun gibi içinde bulunduğumuz ortama uyum sağlarken kendi yetilerimizi bu uyumla ahenkli hale getirebilmektir. Karşımızda dağ gibi belirense bir türlü yettiremediğimiz zaman. Wharton School of the University of Pennsylvania’da psikiyatri profesörü olan Adam Grant yaptığı bir araştırma için belirlediği üç farklı grup denekten yeni kurulacak bir şirket için yaratıcı fikirler bulmalarını istiyor. Eşit süre verilen deneklerden birinci gruba, yapılacak iş söyleniyor. İkinci gruba da, yapılacak iş söylenip üzerinde düşünmelerine fırsat veriliyor ve bir süre sonra önlerine oynamaları için video oyunu konuyor. Üçüncü grubun önüne ise önce video oyunu konulup oynamalarına müsaade ediliyor ve oyun sonrasında yapılacak iş söyleniyor. Grant araştırmasının sonunda ikinci grup deneklerin daha yaratıcı fikirler ortaya koyduklarını görüyor. Video oyunu tutkunu çoktur fakat, yaratıcı fikir bulmaya yardımcı unsurun oyun olmadığını söylüyor Grant. Önce yapılacak işi öğrenen ikinci grup deneklerin zihinleri konu üzerinde düşünmeye başlıyor. Önlerine konan video oyununu oynadıkları süre zarfında ise zihinlerinin o bölümü aktif olarak çalışmaya devam ediyor. Geciktirmek ise onlara zihinlerinde su yüzüne çıkmamış fikirlerini aktifleştirmek için fırsat tanıyor. Peki bir anne olarak bu bilgi nasıl kullanılabilir? Mükemmeliyetçi yaklaşımla planladığımız gün, her seferinde yeni bir aksilikle bölünüyor. Böyle bir durumda, biz anneler ya umutsuzluğa kapılıyor, ya da yarın başlamak üzere hayallerimizi rafa kaldırıyoruz. Çocuk, aile ve koşullar hayatımızda ön görülemez değişkenler olmalarının yanı sıra, yeniliklere kapı aralayan “challenge”lardır. Bir misal: Matematik öğretmeni bir anne, iki yıllık ücretsiz izine ayrılmış olan… Bu anne, annelik serüvenine her gün bir yenisini eklerken, yoğunluktan kendi ilgi alanına yönelemiyor. Ve bir gün, küçük ama etkili bir değişiklik yapıyor. Sabah kalktığında 8. sınıflar için bir adet sınav sorusu hazırlamayı planlıyor. Günün sonunda, gün boyu çocuğunun uykusuna göre bin kere değişen günlük planı ve daralan zamanına rağmen kendini özgün bir soruyu kâğıda geçirirken buluyor. Her sabah hedefini tazeleyip günü bir soruyla bitiren bu anne, iki yılın sonunda LGS Hazırlık Soru Bankası yazarı bir matematik öğretmeni oluyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Çocuğuyla değişen dünyasını öyküleştiren anne, yaptığı yağlı boya eserlerle ilk sergisini açan anne, çocuklarıyla birlikte kendi üniversite mezuniyetine giden anne, el emeği ürünlerini satışa sunan anne, çevreye duyarlılığı ile yola çıkıp emeklerinin karşılığında semtine geri dönüşüm sistemini kazandıran anne, sosyal platformlarda engelli çocukların haklarını savunan melek sahibi bir anne… Baştan ayağa ‘Fark Yaratan Anneler’… Her birinin ortak özelliği güne bir minik hedefle merhaba demeleri!
Hedefler belirlemek bir yandan bizi ideallerimize bir adim yaklaştırışken, öte yandan ailemiz ile aradaki dengeyi sağlamamıza yardımcı olur. Hayattan beklentilerimiz doğrultusunda geleceğimizi planlamanın verdiği mutluluk, bizi daha pozitif bir insan yaparken bu değişim ailemizle geçirdiğimiz vaktin kalitesini arttıran bir güce dönüşür. Sürdürülebilir bir mutluluk için ihtiyacımız olduğunda yardım almak sadece bize değil, yardımda bulunan insanlara da kendilerini iyi hissettirir. Tıpkı anti sömürgeci görüşleri ile uluslararası beğeni alan Güney Afrika Cumhurbaşkanı Nelson Mandela’nın benimsediği ve yayılması için uğraş verdiği ubuntu felsefesinin anlattığı gibi: “Benim ben olabilmem için sana, senin sen olabilmen için bana ihtiyaç var.” Sosyal platformlarda annelerin kurduğu gruplar bir anlamda ‘ubuntu’nun günümüzde yeşermiş hali gibi… Paylaşılan tecrübeler, oluşan yeni dostluklar, sıvazlanan sırtlar ve yeniden kanatlanan yürekler… İksiri ise sosyal medyayı etkili kullanmak!
Geçmişten günümüze anneliğin hamurunda var olan özveride bulunma güdüsü modern dünyada annenin yetenek ve yapabilecekleriyle birleştiğinde cesaret rüzgârı, gayret ve sabır uygun hava koşulu, amaç teknesi ve öz şefkat de yelkeni oluverir annenin.
-Sinem Değerli